Selçuk Uluergüven, Türk televizyon ve tiyatrosunun babacan, biraz da haşin ama her zaman içten yüzüydü. Bizimkiler dizisindeki Davut Usta karakteriyle milyonların gönlüne giren bu usta sanatçı, sadece bir oyuncu değil, aynı zamanda hayatın iniş çıkışlarını derinden yaşayan bir insandı. 1941’de İstanbul’da başlayan hikayesi, 2014’te Aydın’da son buldu. Ama onun “Holt dummkopf!” repliği ve o babacan gülüşü, hala kulaklarımızda.
12 Şubat 1941’de İstanbul’da gözlerini açtı. Babası Erdoğan Uluergüven, Aydın ve Şanlıurfa’da valilik yapmış bir devlet adamıydı. Bu yüzden çocukluğu, şehirden şehre taşınarak geçti. Ama asıl renkli yolculuk, gençlik yıllarında Berlin’e uzandı. Berlin Özgür Üniversitesi’nde yüksek öğrenim için Almanya’ya gitti, Almanca’yı ana dili gibi öğrendi. Bu deneyim, onun hem hayata hem sanata bakışını şekillendirdi. Almanya’daki yıllar, belki de ileride Bizimkiler’de canlandıracağı “Alamancı” Davut Usta’ya ilham oldu.
1962’de, Ankara Meydan Sahnesi’nde tiyatroya adım attığında, Selçuk Uluergüven’in hayatı değişti. Sahne, onun için bir ev, bir yuva oldu. Ankara Sanat Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Tiyatro TÖS, Halk Oyuncuları ve Tiyatro Sanatevi gibi topluluklarda çalıştı. El Kapısı, Macbeth, Gülhane Parkı gibi oyunlarda sahneye çıktı, her rolüyle izleyicinin yüreğine dokundu. Tiyatro onun için bir iş değil, bir aşktı. Bu aşk, onu sinema ve televizyona da taşıdı. Bereketli Topraklar Üzerinde, Güllü Geliyor Güllü, Düttürü Dünya gibi filmlerdeki rolleri, onun çok yönlü bir sanatçı olduğunu kanıtladı.
1989’da başlayan Bizimkiler, Türk televizyon tarihinin en uzun soluklu dizilerinden biri oldu. Selçuk Uluergüven’in canlandırdığı Davut Usta, Şale Apartmanı’nın “Alamancı” tesisatçısıydı. Almanya’dan kesin dönüş yapmış, Türk milliyetçisi, babacan ama biraz da sert mizaçlı bu karakter, dizinin en sevilen figürlerinden biriydi. Karısı Ulrike (Güzin Çorağan) ve oğlu Halis’le (Ali Uyandıran) apartmanda geçen maceraları, izleyiciyi kahkahaya boğdu. Hele ki “Holt dummkopf!” ve “Patlatırım ensene!” gibi replikleri, 90’ların popüler kültürünün bir parçası oldu.Davut Usta, sadece komik bir karakter değildi; o, gurbetin ve dönüşün hikayesini taşıyordu. Almanya’da geçen yıllar, onun hayata bakışını şekillendirmişti. Sabri Bey’le (Mehmet Akan) atışmaları, Halis’in “yumuşak yumuşak” hallerine sinirlenişi, izleyiciye hem kahkaha hem de bir aile sıcaklığı hissettirdi. Selçuk Uluergüven, bu rolü öyle içten oynadı ki, sanki Davut Usta’yı değil, kendimizden birini izliyorduk.
Eren’in Acısı, Selçuk Uluergüven’in hayatındaki en büyük yara, oğlu Eren’in kaybıydı. Eren Uluergüven, babası gibi tiyatroya gönül vermiş, genç bir oyuncuydu. 2004 yılında, sadece 21 yaşındayken, bir tiyatro provası sırasında üzerine dekor düşmesi sonucu hayatını kaybetti. Bu trajedi, Selçuk Uluergüven’i derinden sarstı. Eşi Türkan Uluergüven, “En çok onu yıkan oğlumuzun ölümüydü,” diyerek bu acıyı anlatmıştı. Eren’in kaybı, sadece bir babanın değil, bir sanatçının da ruhunda kapanmaz bir yara açtı.
Oğlu Emre Uluergüven, babasının bu acıya rağmen tiyatroya tutunduğunu söylüyor: “Babam hep tiyatroyu düşündü. Hastalığında bile sahneye çıkmak istedi.” Eren’in vefatı, Selçuk Uluergüven’in hayatındaki neşeyi gölgelemiş olsa da, o sahnede gülmeye ve güldürmeye devam etti. Eren’in anısını yaşatmak için, cenazesi onun yanına, Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi. Bu, bir babanın oğluna son vedasıydı.
Selçuk Uluergüven, sadece bir oyuncu değildi; aynı zamanda toplumla bağ kuran bir sanatçıydı. 1998-2002 yılları arasında Kadıköy Belediyesi’nde meclis üyesi olarak görev yaptı. Bahariye Sanat Merkezi’nin Genel Sanat Yönetmenliği’ni üstlenerek sanatı daha geniş kitlelere ulaştırmaya çalıştı. Kadıköy’ün kültürel hayatına katkıları, onun sadece sahnede değil, sokakta da sevilen bir figür olmasını sağladı. 2012’de, çocukluğunun geçtiği Aydın’a taşındı. Babasının valilik yaptığı bu şehir, onun için bir yuvaydı. Burada Aydın Sanat Evi Tiyatrosu’nu kurdu, ama sağlık sorunları sahneye dönmesini zorlaştırdı. Yine de tiyatro aşkı hiç sönmedi; son nefesine kadar yeni oyunlar planladı, sahneyi hayal etti.
Selçuk Uluergüven’in son yılları, sağlık sorunlarıyla geçti. 2012’de geçirdiği kısmi felç, onu yavaşlatsa da toparlanma azmiyle hayata tutundu. Ancak bir düşme sonucu kalça kemiği kırıldı ve ameliyat oldu. Yaşına rağmen dirençliydi, ama protezin yerinden çıkması ve iltihap kapması, onu Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi’nde üç ay süren zorlu bir tedaviye mahkum etti. Yoğun bakımda, solunum cihazına bağlıyken bile, eşi Türkan’ın dediğine göre, “Son isteği İstanbul’a dönmekti.” Hayatın ona yüklediği acılar, sanatçı duyarlılığıyla birleştiğinde, her şeyi kendine dert eden bir kalbi taşıyordu. 7 Ocak 2014’te, 72 yaşında, Aydın’da hayata veda etti.
Oğlu Emre, babasının son anlarında bile tiyatroyu düşündüğünü anlatırken gözleri doluyordu: “Kalçası kırıldığında bile birkaç oyun çıkarttı. Bir sanatçı için en zoru sahneye çıkamamak.” Selçuk Uluergüven, sadece Davut Usta olarak değil, tiyatroya adanmış bir hayatla da hatırlanacak. Cenazesi, oğlu Eren’in Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabrinin yanına defnedildi. Baba-oğul, sanki sahnede son bir kez buluştu.
"Rahat dursana Dummkopf, tek tek in şu basamakları oğlum"